25 Eylül 2024 Çarşamba

Meriç kıyısında edebiyat ve cazla birleşen düşünce!

Edirne Düşünce Günleri’nin üçüncüsü Sinagog’taki Edirnekâri atölyesiyle başlayarak Meriç Nehri kenarındaki ‘Modern Türk Şiirinde Dilin Sınırları’,  ‘Söz uçar yazı kalır mı? Yazı, şizofreni ve ölüm’ atölyeleriyle devam etti. Haz ve caz konseriyle noktalandı.

Edirne’de ‘Sınırları Aşmak’ ana temasıyla düzenlenen Edirne Düşünce Günleri üçüncü gününü geride bıraktı. Toplumsal Araştırmalar Kültür ve Sanat için Vakıf (TAKSAV) Edirne Şubesi, Dönüşüm Logos ekibi ve Edirne Belediyesi ortak çalışmasıyla ikincisi düzenlenen Edirne Düşünce Günleri perşembe ve cuma günü de devam edecek. Toplamda 13 atölyeden oluşan beş günlük program Edirne’nin sembolleri olan farklı mekanlarda gerçekleştiriliyor.

Edirne Düşünce Günleri’nin 3’üncüsü bugün Büyük Sinagog Kültür Sanat Evi’nde Edirnekari atölyesiyle başladı.

Yard. Doç. Mehtap Cömert’in sunumuyla başladı. Kültür ve Turizm Bakanlığı “somut olmayan kültürel miras taşıyıcısı” Cömert, Osmanlı süsleme ve bezeme sanatı olan Edirnekari’yi anlattı.

TARİHİ SÜSLEYEN EDİRNEKÂRİ

Unutulmaya yüz tutan Edirnekâri’nin tarihinden sözeden Cömert, “Edirne’de ne sanatçı ne Edirnekari kalmış, unutulmuştu. Ancak 15’inci yüzyılda Edirne’de ortaya çıkan ardından Anadoluya yayılan Edirnekâri, aslında bugün hala ayakta kalmayı başarmış tarihi miraslarımızın tavanlarını, dolap kapaklarında hala yaşamakta. Ben bu sanatın bu tarihin görünür kılınması için yarım asırdır çabalamaktayım. Edirnekâri, ahşap ve deri üzerine yapılan, bilhassa ahşap üzerine toprak boyama usulüyle meydana getirilen oyma ve boyama eserlerden müteşekkil, bir grup zanaatkârın emeğiyle vücuda getirilen bir sanattır. En önemli özelliklerinden biri de doğal malzemelerden yapılmasıdır. Kır çiçekleri, sümbül ve Edirne’nin de simgesi olan lale kullanılmaktadır” dedi.

Cömert sözlerini şu ifadelerle sürdürdü: “Şu an çok az bir kısmı ayakta kalabilmiş olan ve Osmanlı’nın Topkapı Sarayı’ndan sonra en büyük ikinci sarayı olan Edirne Sarayı ve Sultan Selim Camii en güzel örneklerini barındırmaktadır.”

ŞİİR HEP GENÇ KALIR

Edirne Düşünce Günleri’nin üçüncüsü Meriç Nehri kıyısında yer alan Edirne Protokol Evi’nde devam etti.

‘Modern Türk Şiirinde Dilin Sınırları’ başlığıyla dinleyicilerle buluşan Dr. Armağan Altay, “Şiir öldüğü zaman dil de ölür” dedi. Altay, genç kelimesinin Farsça hazine anlamına geldiğini belirterek “Şair usta olmaktan korkmalıdır. Usta olduğu zaman tekrara saplanır. Şiir her zaman genç kalmak zorundadır” ifadelerini kullandı.

YAZARLARI ‘İYİLEŞTİREN’ ÖLÜM

Günün üçüncü atölyesinin başlığı ise Dr. Emre Elmas’ın sunumuyla ‘Söz uçar yazı kalır mı? Yazı, şizofreni ve ölüm’ başlığıyla gerçekleşti. Türkiye’de her şeyin içinin boşaltıldığı bir dönemden geçtiğimizin altını çizen Elmas, yazarlığın gün be gün öldürüldüğünü belirtti. Elmas, “Yazı temelde bir şizofrenik eylemdir. Yazıyı yazı yapan sözden ayıran bu şizofrenik olma özelliğidir. Ne yazarsanız yazın geleceğe dair yazarsanız, yazınızın gelecekte okunması niyetiyle, arzusuyla yazarsınız. Her yazı şimdide yazılır ama başkada, başkası tarafından okunur” dedi.

“Okurunun olmadığı bir yerde yazar nasıl yazar?” sorusunu soran Elmas, bu durumun yazının şizofrenisini kaybettirdiğini ve günümüz politikalarıyla öldüğünü söyledi.

Edirne Düşünce Günleri’nin üçüncüsü Meriç Nehri kenarında Psikiyatr Can Tutuğ’un ‘Haz ve Caz’ konseriyle noktalandı.

Kaynak: BİRGÜN

İlgili Haberler